Geçen yıl bu saatlerde Tweeter'da insanların iyi olup
olmadığına dair haber almaya çalıştığımı hatırlıyorum, bütün gece uyumamıştım.
Tüm bu olaylardan hiç bir iletişim kanalında bahsedilmediğini mesleğinin
gazetecilik olduğunu iddia eden birtakım insan müsveddelerinin canlı yayında
yaptıkları şaklabanlıkları hatırlıyorum. Kendini gazeteci veya sanatçı olarak
tanımlayan kişilerin bir kısmının para için haysiyetlerinden nasıl vazgeçtiklerini,
nasıl küçük düştüklerini hatırlıyorum.
Lise yıllarımdan beri yavaş yavaş kabullendirilmeye
çalışılan aslında üç beş kişisiniz, azsınız, azınlıksınız, yoksunuz; artık biz
varız Yeni Türkiye var, ve bu Yeni Türkiye’de size yer yokun aksine: ‘hayır!
biz de varız!’ dediğimiz günleri unutmak istemiyorum.
Tüm engellemelere rağmen insanların bir araya gelerek,
Boğaz Köprüsünü yürüyerek geçip Avrupa Yakasına varmalarını, İstiklal’in o
harap edilmiş halini, otobüs otobüs polisin Dolmabahçe önünde yatıp kalkmasını
ve bu hallerinin sorumlusu olarak bizleri görmelerini, Gümüşsuyu bayırındaki
barikatı, Hyatt Otel’in önünü, Çarşıyı, Kırmızılı Kadını, Duran Adamı, Annelerin
el ele kurdukları çemberi, tencere tava çalan teyzeleri ve maalesef tüm bu
hengamede gözlerini kaybeden, yaralanan insanları, kaybettiğimiz canları
hatırlamak, hatırlatmak gerek.
Geçen yıl bugünlerde bir yeter artık çığlığı attık
beraber, milyonlarca polise rağmen huzurlu olduğumuz tek yerin Taksim ve
çevresi olduğunu hatırlıyorum. Bir arada olmak öyle güzeldi ki, aidiyet hissini
en son Gezi Parkı’nda yaşadım ben. Tüm bu yaşananlardan sonra ‘Polise rağmen
huzur Türkiye'sinde artık yalnız olmadığımı biliyorum. Her şeye rağmen güzel
insanların olduğunu biliyor ve umut doluyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder